Tasarı nedir TDK ?

Emre

New member
Tasarı Nedir TDK? Bir Hikâyenin İçinden Anlamı Aramak

Selam sevgili forumdaşlar,

Bugün sizlerle sadece bir kavramı değil, o kavramın içinde saklı duyguyu da paylaşmak istiyorum: “Tasarı.” TDK’ya göre tasarı, “bir şeyi gerçekleştirmeden önce düşünce yoluyla biçimini kurma işi” olarak tanımlanıyor. Ama bence tasarı, sadece bir plan değil; kalpte doğan bir ihtimalin ilk nefesi.

Ve bu anlamı anlatmak için size bir hikâye getirdim — içinde stratejik düşünen bir adam, empatik bir kadın ve hayalin gerçeğe dönüşüp dönüşemeyeceğini sorgulayan bir hayat var.

I. Gecenin Sessizliği ve Bir Çizgi: Mert’in Tasarısı

Mert, otuzlu yaşlarının ortasında bir endüstriyel tasarımcıydı. Hayatı planlıydı; defterleri, çizimleri, hesaplamaları… Her şey bir “tasarı” gibiydi zaten.

O akşam masasının üzerinde yarım kalmış bir eskiz duruyordu: yeni bir sandalye modeli. Ama ne kadar çizerse çizsin, bir şey eksikti. Hatları doğruydu, oranlar yerindeydi; fakat Mert içinden bir sesle mırıldandı:

“Bu sadece bir plan. Bir ruhu yok.”

Tam o sırada, yıllardır dostu olan Elif’ten bir mesaj geldi:

> “Uyumadın değil mi? Ne üzerinde çalışıyorsun bu kez?”

Elif bir psikologdu; onun dünyası sayılarla değil, kalplerle ölçülürdü. Mert’in aksine, “tasarı” onun için bir çizim değil, bir bağ kurma biçimiydi. Her seferinde Mert’e “Senin tasarıların çok akıllı ama biraz yalnız,” derdi.

II. Zihnin Haritası: Erkekçe Plan, Kadınca Duygu

Mert, Elif’in o cümlesini sık sık düşünürdü. O akşam da düşünmekten kendini alamadı.

“Yalnız bir tasarı... olabilir mi bu?” diye sordu kendi kendine.

Çünkü onun için tasarı, kontrol demekti.

Her şeyi bilmek, ölçmek, hesaplamak... Stratejik düşüncenin gücüne inanırdı.

Fakat Elif’in bakışında başka bir anlam vardı:

Tasarı, “hayal etme cesaretiydi.”

Bir şeyi zihninde biçimlendirmek değil, onu kalbinde hissetmekti.

Elif ertesi gün kahve içmeye geldiğinde, Mert’in masasında o yarım kalan çizim duruyordu.

Elif bir an sessizce baktı, sonra dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi:

> “Sen sandalyeyi değil, yalnızlığı tasarlamışsın.”

Mert bir an bozuldu, sonra gülmeye başladı.

> “Peki sen olsan ne yapardın?”

> “Onu birinin oturabileceği hale getirirdim. Belki de biriyle birlikte çizerdim.”

Bu cümle, Mert’in stratejik zihninde bir kapı araladı. Tasarının sadece “çözüm” olmadığını, aynı zamanda “paylaşım” olabileceğini o gün anladı.

III. Birlikte Çizilen Hayaller

Sonraki haftalarda Elif sık sık Mert’in atölyesine uğramaya başladı.

Mert çiziyor, Elif yorum yapıyordu. “Bu çizgi çok keskin olmuş,” dediğinde Mert’in kalemini durdurduğu anlar oluyordu.

> “Keskin olmalı çünkü sınır çiziyorum,” derdi Mert.

> “Ama sınır, insanı dışarıda bırakır,” derdi Elif.

Zamanla Mert fark etti ki, Elif’in sözleri onun çizgilerine yön veriyor. Sandalyenin formu değişmeye başladı: daha yumuşak, daha davetkâr, daha insani…

Bu süreçte ikisi de farkına varmadan, bir sandalyeden çok daha büyük bir şeyi inşa ediyorlardı:

Birbirlerinin düşünce biçimlerine köprü kurmayı.

IV. TDK ve Kalbin Tanımı

Bir akşam, Mert internette TDK’nın “tasarı” tanımına denk geldi:

> “Bir şeyi gerçekleştirmeden önce düşünce yoluyla biçimini kurma işi.”

Cümleyi Elif’e okudu.

> “Yani tasarı düşünceden doğuyor, öyle mi?”

> Elif gülümsedi.

> “Evet ama TDK’nın bir cümlesine kalbi de eklemek lazım. Çünkü bazı tasarılar düşüncede değil, histe başlar.”

Bu söz, Mert’in içinde yankılandı.

Belki de onun tüm hayatı boyunca yaptığı hata, planlarını sadece akılla kurmasıydı.

Oysa gerçek tasarı, kalp ve aklın aynı masada oturduğu o anlarda oluşuyordu.

V. Tasarının Dönüşümü: Nesneden Anlama

Sandalyenin son hâli hazır olduğunda, Mert çizim masasının başında değil, Elif’in yanındaydı.

Modelin ismini “Birlik” koydu.

> “Çünkü her tasarı, iki aklın ve iki kalbin buluşma noktası,” dedi.

Bu cümle, sadece Elif’e değil, kendi içindeki katı adama da söylenmişti.

Artık onun için tasarı, “neyi yapacağın” değil, “kiminle kurduğun bağla nasıl şekilleneceği”ydi.

VI. Erkek Akıl ve Kadın Duygu: İki Tarafın Dili

Mert’in dünyasında her şey veriye, ölçüye, işlevselliğe dayanıyordu.

Elif’in dünyasında ise duyguya, etkileşime, ilişkiye.

Ve ikisi birleştiğinde tasarının anlamı büyüdü.

Çünkü bir tasarı ne kadar mantıklı olursa olsun, içinde insan dokusu yoksa ölü kalır.

Tıpkı bir planın duygudan, bir çizginin hikâyeden yoksun olması gibi.

Bu hikâyede Mert’in “çözüm odaklı” yaklaşımı, Elif’in “empatik duyarlılığıyla” yumuşadı.

Sonunda ikisi de öğrendi ki:

Bir tasarı, sadece ne düşündüğün değil, ne hissettiğindir.

VII. Forumdaşlara Sorular: Sizin Tasarınız Ne?

Şimdi sevgili forumdaşlar, size soruyorum:

Hayatınızdaki tasarı ne?

Bir proje mi, bir hayal mi, yoksa sadece bir insanla kurduğunuz sessiz bir bağ mı?

Bir şeyi düşüncede biçimlendirmek yeterli mi sizce, yoksa his de şart mı?

Belki biriniz için tasarı yeni bir iş fikridir, belki bir başkası için yıllardır ertelenen bir hayal.

Ama eminim ki hepimizin içinde bir “taslak hâlinde” duran bir düş var.

Ve o düş, kalemimizi elimize aldığımız an can bulacak.

VIII. Sonuç: Tasarı, Düşüncenin Kalp Atışı

Mert ve Elif’in hikâyesi aslında hepimizin içinde yaşadığı çelişkinin aynası:

Akıl mı ön planda olmalı, yoksa kalp mi?

TDK bize tasarının düşünceden doğduğunu söylüyor, ama hayat bize bir şey daha öğretiyor:

Gerçek tasarı, kalple tamamlanır.

Bu yüzden belki de her plan, her çizim, her niyet birer duygusal yolculuktur.

Bir şeyi gerçekleştirmeden önce onu sadece “düşünmek” değil, onun içinde yaşamak gerekir.

Peki siz ne dersiniz forumdaşlar?

Tasarı sizin için bir plan mı, yoksa henüz şekil bulmamış bir umut mu?

Yorumlarınızı bekliyorum, çünkü kim bilir — belki bu başlıkta hep birlikte yeni bir “tasarı” başlatırız.
 
prop money