Orta Çağ Hangi Düşünce Sistemi ?

senbilirsin

New member
Orta Çağ Düşünce Sistemi

Orta Çağ, yaklaşık olarak 5. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar süren, Batı Avrupa'nın tarihsel bir dönemini kapsar. Bu dönemin düşünce sistemi, esasen dini öğretilerin, özellikle Hristiyanlık'ın egemenliğinde şekillendi. Orta Çağ düşünce sistemi, teolojik düşüncelerle, klasik Yunan ve Roma mirasının birleşiminden doğmuş, felsefi ve bilimsel düşüncenin büyük ölçüde kilise öğretisiyle iç içe geçtiği bir dönemi yansıtır. Bu makalede, Orta Çağ'da hakim olan düşünce sistemini, bu dönemde ortaya çıkan ana felsefi yaklaşımları ve bu yaklaşımların toplum ve kültür üzerindeki etkilerini inceleyeceğiz.

Orta Çağ'ın Düşünsel Temelleri

Orta Çağ düşüncesinin temelini, Antik Yunan ve Roma'dan miras kalan felsefi yaklaşımlar ile Hristiyanlık'ın dogmaları oluşturur. Bu dönemde, Aristoteles, Platon ve Augustinus gibi düşünürlerin eserleri büyük bir etkiye sahiptir. Ancak bu dönemde düşünce, genellikle dini öğretilerle uyumlu olacak şekilde yeniden şekillendirilmiştir.

Hristiyanlık, Orta Çağ'ın düşünsel temelini oluştururken, kilise, bilim ve felsefe üzerinde belirleyici bir güç haline gelmiştir. Bu dönemde teolojik düşünce, felsefi düşüncenin önündeki en önemli engel olmuş ve bilimsel araştırmalar genellikle dinî doktrinlerle sınırlandırılmıştır. Bu nedenle, Orta Çağ düşünce sistemine "teocentrik" (Tanrı-merkezli) bir yaklaşım hakimdir. Bu anlayışa göre, evrenin ve insanın varoluşu Tanrı'nın iradesine dayanır ve tüm bilgi Tanrı'nın öğretilerine dayandırılır.

Teocentrizm ve Orta Çağ Düşüncesi

Teocentrizm, Orta Çağ'ın en belirgin düşünsel özelliğidir. Bu düşünceye göre, dünya ve evren Tanrı'nın yarattığı bir düzene dayanır. İnsanların amacı da bu ilahi düzene uygun yaşamaktır. Orta Çağ filozofları, evrenin düzenini anlamak için genellikle Hristiyanlık inançlarını temel alarak bir düşünce sistemi geliştirmiştir. Teocentrizm, dinî öğretilerin temelini oluşturan kilise babalarının yazılarına dayanmaktadır. Bu dönemde, felsefe ve bilim büyük ölçüde kilisenin denetimi altındaydı ve bu da doğa bilimleri ile felsefenin gelişmesini sınırlamıştır.

Bu dönemin önde gelen düşünürlerinden Thomas Aquinas, Aristoteles’in felsefesini Hristiyan öğretileriyle uyumlu hale getirmeyi amaçlamıştır. Aquinas, Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya yönelik çeşitli argümanlar sunmuş ve bu argümanları felsefi bir temele oturtmuştur. Bu anlayış, Orta Çağ'ın düşünsel sistemine büyük katkı sağlamıştır.

Skolastik Felsefe ve Orta Çağ’ın Bilimsel Gelişimi

Skolastik felsefe, Orta Çağ boyunca felsefe ve teolojinin iç içe geçtiği bir düşünce okuludur. Bu okul, özellikle 12. ve 17. yüzyıllar arasında gelişmiş, düşünürler dinî inançları ile akıl yürütmeyi birleştirerek Tanrı'nın varlığını ve insanın evrendeki yerini anlamaya çalışmışlardır. Skolastik düşüncenin en temel özelliği, akıl ile inancı uyumlu hale getirmeye çalışmasıdır. Skolastik filozoflar, antik çağın felsefi mirasını, özellikle Aristoteles’in düşüncelerini Hristiyan teolojisiyle birleştirmeye çalışmışlardır.

Skolastik düşüncenin en önemli figürlerinden biri olan Thomas Aquinas, Aristoteles’in felsefesi ile Hristiyan teolojisini birleştiren kapsamlı bir sistem geliştirmiştir. Aquinas’a göre, inanç ve akıl birbirini çelişmeyen, aksine birbirini tamamlayan iki ayrı yoldur. Bu görüş, skolastik felsefenin temelini oluşturmuş ve Orta Çağ’ın düşünsel yapısını etkilemiştir.

Orta Çağ Düşüncesinin Toplum Üzerindeki Etkileri

Orta Çağ düşüncesi, sadece felsefi ve bilimsel alanlarla sınırlı kalmamış, aynı zamanda toplum ve kültür üzerinde de derin etkiler bırakmıştır. Orta Çağ’ın teocentrik bakış açısı, toplumsal yapıyı ve siyasal güç ilişkilerini de şekillendirmiştir. Kilise, sadece dini hayatı değil, aynı zamanda siyaseti, hukukları ve hatta gündelik yaşamı da denetlemiştir.

Dini öğretiler, insanın dünya üzerindeki amacını, erdemli bir yaşam sürmenin yollarını ve Tanrı ile ilişkiyi belirleyen temel faktörlerdir. Toplumda, manastırlarda ve kiliselerde eğitim verilmiş, halkın çoğunluğu bu eğitimde yalnızca dini bilgilere erişebilmiştir. Ayrıca, Orta Çağ’da, eğitim ve bilim, genellikle kilisenin denetiminde olup, diğer düşünsel akımlar ve bilimsel gelişmeler sınırlı kalmıştır. Bu durum, Orta Çağ’da bilimsel ve felsefi gelişmelerin duraklama dönemine girmesine neden olmuştur.

Rönesans ve Orta Çağ Düşüncesinin Evrimi

Rönesans dönemi, Orta Çağ düşünce sisteminin sona erdiği ve yeni düşünsel akımların yükseldiği bir dönemi işaret eder. Orta Çağ boyunca egemen olan teocentrik düşünce yerini insanı merkeze alan bir anlayışa bırakmıştır. Rönesans, insanın akıl ve bilim yoluyla evreni anlamaya çalıştığı, bireysel özgürlüklerin ve insan haklarının ön plana çıktığı bir dönemdir. Bu dönemde, Aristoteles'in bilimsel düşüncesi, bilimsel araştırmaların doğrudan doğruya gözlem ve deneylere dayandığı modern bilime evrilmiştir.

Orta Çağ’ın düşünsel mirası, Rönesans’ın ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamış olsa da, bu dönemin insan aklını ve özgürlüğünü merkeze alan düşünce sistemleri, Orta Çağ’ın dogmatik ve teolojik yaklaşımlarına karşı bir tepki olarak gelişmiştir. Orta Çağ düşüncesi, insanın akıl yürütme ve bilimsel araştırma yeteneklerini sınırlayan bir sistemken, Rönesans bu kısıtlamalardan sıyrılarak, akıl ve bireysel özgürlük gibi kavramları ön plana çıkarmıştır.

Sonuç

Orta Çağ düşünce sistemi, büyük ölçüde teocentrik bir bakış açısıyla şekillenmiş ve dini öğretilerle iç içe geçmiş bir dünyayı yansıtmaktadır. Skolastik felsefe ve kilisenin etkisiyle, bilimsel araştırmalar ve felsefi düşünce sınırlı kalmış, insan aklının keşifleri ve özgürlüğü engellenmiştir. Bununla birlikte, bu düşünsel yapı, Batı dünyasının entelektüel evriminde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Rönesans dönemiyle birlikte, Orta Çağ'ın dogmatik ve teolojik düşünce sistemine karşı bir eleştiri ve yenilik süreci başlamış ve modern düşünce sistemlerinin temelleri atılmıştır.